NATO ve AB İslamcılar tarafından yönetilen bir hükümeti tanımayacaklarını ilan ederken, Çin Pazartesi günü Taliban ile "dostça ilişkilere" girmeye hazır olduğunu açıkladı.
BBC'ye göre, Taliban şu anda 398 Afgan bölgesinin 345'ini kontrol ediyor ve sadece iki hafta içinde 34 eyalet başkentinin çoğunu ele geçirdi. Taliban Politbüro sözcüsü Pazartesi günü Katar televizyonu Al-Jazeera'ya yaptığı açıklamada, "Afganistan'daki savaş sona erdi" dedi.
Afganistan’da yaşananların dönüp dolaşıp bir kez daha dünyanın gözüne soktuğu gerçek şu, tabii ki anlayana: dünya jandarmalığı yapan ABD, Almanya gibi sanayi ülkeleri dünyanın hangi bölgesine istikrar, barış, demokrasi ve refah götürme iddiasıyla müdahale ettilerse orayı iç çatışma ve istikrarsızlığın, yıkımın, göç, açlık, yoksulluk ve ölümün pençesine ittiler. Afganistan’ın yanı sıra Irak, Libya ve Suriye hâlâ bu emperyalist yağma ve yıkım politikalarının enkazı durumundalar.
Afganistan’ı bundan sonra ne bekliyor?
Başkent Kabil’in ele geçirilmesi sonrasında Taliban tarafından yapılan “uluslararası toplumla diyaloga açık oldukları” açıklamaları, Taliban’ın nasıl bir yol izleyeceğinin ipuçlarını da veriyor. Görüldüğü kadarıyla Taliban, bu kez kendi yönetimini meşrulaştırmak için emperyalistler arasındaki çelişkileri kullanmaya ve bu temelde bir diplomasiye ağırlık vermeyi amaçlıyor. Zaten Taliban bu temelde bir süreden beri Çin ve İran ve son zamanlarda da Rusya ile bu temelde diplomatik ilişkiler geliştirmeye çalışıyordu-ki, Temmuz ayında Taliban’dan bir heyet Moskova’yı ziyaret etmişti.
Toplamı üzerinden söylemek gerekirse; Afganistan’da dün altın varaklı saraylarda yaşayan savaş ağalarının yerini Taliban’ın alması, Afganistan’da halkın yaşadığı yıkımı ve artan göç dalgasını durdurmayacak. Dolayısıyla bugün Afganistan’da yaşananlar dünya jandarması sanayi ülkelerinden ve bunların bölgesel işbirlikçilerinden kurtulmadıkça bölge halklarının bu kara kaderlerinin de değişmeyeceğini acı bir şekilde gösteriyor.