Çünkü Türkiye’ye yatırım yapacak, Türkiye ile iş yapacak kişiler, şirketler bu haberleri kaynağından alıyor. Gazetelerden değil. Her ülkenin başka ülkelerde açtığı konsolosluk makamları iki ülke arasındaki bilgi alışverişine hizmet eder. Bunların kimisine gizlilik şerhi konur ve halka açıklanmaz.
Gazetelerin yaptıkları haber ve yorumlar hükümet ve işveren kuruluşlarında tartışılan, konuşulan gündemin halka da gerektiği kadar duyurulmasından ibarettir. Buna dikkat edelim: “Gerektiği kadar.” Ne fazla ne de eksik.
Bakın Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu sıkıntıyı yorumlayan Süddeutsche Zeitung ne yazmış?
"Çoğu uluslararası iktisatçıya göre Türkiye'nin resesyona –yani durgunluğa sürüklenmesini önlemek mümkün değil.”
Senin benim dediğim değil, Türkiye’de ve dünyanın değişik ülkelerinde çalışmalar yapan uluslararası şirket danışmanı iktisatçıların dediği. Çünkü dünya politikası ve ekonomisini bunlar yönlendiriyor.
Ve şöyle devam ediyor:
“Erdoğan'ın fikrini değiştirmesi için fazla zamanı kalmadı. İlkbaharda Dolar'la alınan borçların vadesi gelmeden kriz planı hazırlanamazsa Türkiye'nin durumu çok kötü olur."
Bu iktisatçıların elinde verilen borçlar, kimin verdiği, kimin aldığı, miktarı, koşulları gibi, senin ve benim bilmediğimiz bilgiler var.
Stuttgarter Nachrichten gazetesi de Erdoğan’ın politik taktiklerini ve olası sonuçlarını şöyle yorumlamış:
"Türkiye'nin yakın gelecekte uluslararası arenada nasıl konumlanacağı merak konusu. Erdoğan şimdilik Çin ve Rusya'ya ABD ve Avrupa'dan daha fazla yakınlık gösteriyor. Bu durum sadece ekonomik bakımdan ilginç olmakla kalmıyor. NATO'nun doğudaki müttefiki kararsız bir partner oldu çıktı.Erdoğan içerde iktidarını genişletmeye, dışarıda ise Türkiye'yi sağlam bir ortağı olmadan tek başına bazen birine, bazen de başkasına karşı çıkan bir ülke yapmaya çalışıyor. Bu taktik içerde de, dışarda da başarısızlığa uğramaya mahkûmdur."