Kapitalizmin sözcülerinin, destekçilerinin ve savunucularının siyaset, medya ve ekonomi enstitülerindeki kilit konumlarından toplumun sosyal devlette acı verici kesintilerin kaçınılmaz olduğuna hazırlanması ne kadar sürecek diye sorulabilirdi. Görünüşe göre yaz tatili başlarken bu tartışma sistematik şekilde ısıtılıyor; böylece sonbaharda sözde “gerekli” reformların açıklanmasına başlanacak.
Junge Welt gazetesinde yer alan yoruma göre, Devlet, borç frenini askıya alarak benzeri görülmemiş boyutta bir silahlanmayı finanse ediyor; yöneticileri, bu ölüm araçlarına yapılan yatırımların ülkeyi ekonomik krizden çıkaracağına inanıyor. Şirket vergileri düşürülüyor, elektrik fiyatı da – ama sadece büyük şirketler için. Diğerleri için para yok. Şansölyelikte bir teşekkür gösterisi düzenleyen sermaye sahipleri, Almanya sınırları içinde milyarlarca euro yatırım sözü veriyor ve kendilerini ulusun hayırseverleri gibi takdim ediyor. Devlet ve sermaye sözünü yerine getirdi; şimdi sıra emek faktöründe. Bu da kesinti ve ucuzlamayı ifade ediyor.
"Çalışmak yeniden kârlı olmalı." Bu artık klişeleşmiş sloganla hazırlanan sosyal sisteme saldırı, yaklaşık çeyrek yüzyıl önce Schröder hükümetinin sosyal devleti budayan “Agenda 2010” programını hatırlatıyor. O zaman da Almanya’nın rekabet gücü düşük, işsizlik yüksek ve “lokasyon şikayetleri” büyüktü. Sosyal demokratların ve Yeşiller partisinin arz politikası adı altında yürütülen bu reformlar, işsizlere yaptırım uygulayarak sermayenin pazarlık gücünü artırmış, ücretler üzerindeki baskıyı da yükseltmişti. Bu program, küreselleşmenin altın çağında Almanya’yı küresel bir ihracat devi haline getirdi.
Ancak günümüzün değişen dünya ekonomik ve siyasi koşulları göz önüne alındığında, benzer bir programın aynı sonuçları doğurup doğurmayacağı şüpheli.