Bu politika, kurucusu Gerhard Schröder'in 2005 başlarında Dünya Ekonomik Forumu'nda ifade ettiği gibi, AB'deki "en iyi düşük ücretli sektörlerden birinin" yaratılmasıyla birleşmişti.
“Başarı” kendini gösteriyor: Hartz IV öncesinde yaklaşık 2,8 milyon insan sosyal yardıma bağımlıydı. 2022’de Ulusal Yoksulluk Konferansı’na göre 17,7 milyon insan, yani nüfusun beşte biri, yoksulluk sınırının altına yaşıyordu. Paritätische refah derneğinin “2025 Yoksulluk Raporu”nda belirtildiği gibi: “2020’de yoksulluk sınırının altında olan kişilerin ortalama geliri aylık 981 euro iken, 2024’te fiyat endeksine göre sadece 921 euro idi.” Bu durumda 5,2 milyon insan “evini sıcak tutmayı veya eski giysilerini yenilemeyi karşılayamıyor.”
Merz-Klingbeil hükümetinin göreve başlamasıyla, bununla yetinmeyecekleri açıktı. Savunma harcamaları için tüm finansal kapıları açanlar, devlet yardımı alanları cezalandırmadan bırakamaz. Genel seçimlerden bu yana toplumsal karanlığın prensi gibi davranan CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann, Bild gazetesine yaptığı açıklamada, “Teşvik ve talep sistemine geri dönüyoruz ve yeni temel güvence ile yeni bir adalet yaratıyoruz” dedi. Söz konusu “yeni adalet” aslında yeni değil, çok eski bir anlayış. Antik çağlardan gelen “Jedem das Seine” (“Herkese hakkı kadar”) anlamına geliyor. Bu anlayışa göre kimine hızlı ölüm, kimine devasa bir para yığını düşer.