Asıl sorun sahiden halk arasında neoliberal politikalara ve savaş kışkırtıcılığına karşı yükselen hoşnutsuzluğun, sorunların gerçek nedenlerini gösteren partiler olmaması nedeniyle basit çözümler sunan yaklaşımlara prim olarak dönüşmesidir. Bunun yanı sıra Almanya'da on yıllardır göçmenlere ve mültecilere karşı kurumsal ayrımcılık yapılması, ırkçı söylemlere müsamaha gösterilmesi ve bizzat merkez partilerinin, günah keçisi üzerinden oy devşirmek için gerçekleştirdikleri yabancı düşmanı uygulamalar, zaten yoksulluğa düşme korkusu ile boğuşan Alman halkının büyük çoğunluğunu ırkçı tavırlara sürüklemektedir. Örneğin şimdi de Almanya'da yaşayan Türk seçmenlerin büyük çoğunlukla AKP ve Erdoğan'a oy vermesi “entegrasyon başarısız oldu veya Türkler uyum sağlamak istemiyor” biçimindeki düşmanlık körükleyici propagandaya alet edilmektedir.
Bir taraftan Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı medyada işlenirken, diğer tarafta Avrupa Birliği düzeyinde ve Alman devleti tarafından Türkiye ile olan işbirliğinin genişletilmesi, Erdoğan'a her türlü ekonomik, siyasi, askeri ve mali destek verilmesi ve Türkiye'ye Balkanlar-Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninde yeni tavizler ve sorumluluklar verilmesi söz konusudur.
Çünkü medyanın kullandığı yabancı düşmanı, Türkiye ve Erdoğan karşıtı söylem Alman tekellerinin ve Alman devletinin dış politikasını etkilememektedir. Ama toplumu bölerek, sorunların gerçek nedenlerinin üstünün örtülüp, sorumlular Türkiyeliler veya mültecilermiş gibi gösterilerek, ırkçı-faşist AfD partisine görünmez destek verilmektedir.
Diğer taraftan ırkçı-faşist AfD sendikal hareketin ve ilerici muhalefetin basiretsizliği nedeniyle oy kazanmaktadır. Savaş politikalarına ortak olan, halkın gerçek sorunlarıyla uğraşmak yerine kendi makamlarını ve milletvekili sandıklarını koruyup, parti içi tartışmalarla vakit geçiren ilerici muhalefet olduğu müddetçe, ırkçı yaklaşımlarla basit çözümler sunan AfD partisi tabii ki güçlenecektir. Türkçe'de bunun bir karşılığı var: “koyunun olmadığı yerde keçi Abdurrahman Çelebidir.”