Günümüzde emperyalizm yalnızca ekonomik değil, askeri ve ideolojik araçlarla da etkisini sürdürüyor. Son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu müdahalelerin küresel çapta nasıl şekil değiştirdiğini gözler önüne seriyor. Konuya dair yapılan değerlendirmeler, emperyalizmin özellikle ABD öncülüğündeki Batı güçleri tarafından sürdürüldüğü ve bu müdahalelerin küresel barışı tehdit ettiği yönünde.
Neoliberalizmle güçlenen ekonomik emperyalizm
1980’li yıllardan itibaren uygulamaya konan neoliberal politikalar, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar aracılığıyla çevre ülkelere dayatıldı. Yapısal uyum programları, özellikle Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerde yoksulluk, işsizlik ve sosyal çöküntülere yol açtı. Bu ekonomik tahakküm, zaman zaman askeri darbelerle desteklendi.
1990 sonrası yeni strateji: Vekâlet Savaşları
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD ve müttefikleri, doğrudan askeri müdahalelere yöneldi. Balkanlar, Ukrayna, Ortadoğu ve Afganistan gibi bölgelerde rejim değişiklikleri gündeme gelirken, vekâlet savaşları yeni müdahale biçimi haline geldi. Halklar, emperyalist hedefler uğruna karşı karşıya getirildi.
Ukrayna’daki savaş: Son Ukraynalıya kadar mı?
Batı’nın Sovyetler sonrası dönemde bile Rusya’yı tehdit olarak gördüğü belirtiliyor. Ukrayna’daki savaşın, aslında Rusya’yı zayıflatma amacı taşıdığı; ABD’nin bu savaşı Ukrayna üzerinden vekâleten yürüttüğü öne sürülüyor. Savaşın etkisiyle Ukrayna’da ciddi bir demografik kriz yaşandığına da dikkat çekiliyor.
Ortadoğu’da cihatçı kullanımı
ABD’nin Irak, Libya ve Suriye gibi ülkelerdeki müdahaleleri, laik ve anti-emperyalist rejimleri hedef aldı. Bu müdahalelerde cihatçı gruplar sıkça kullanıldı. Özellikle 1979 sonrası Afganistan’da, Sovyetlere karşı örgütlenen İslamcı militanların Amerikan desteğiyle güçlendirildiği belirtiliyor. Bu stratejinin mimarının, dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski olduğu hatırlatılıyor.
Müdahalelerin sonuçları: Göç, ırkçılık ve yoksullaşma
Son 25 yılda yaşanan savaşlar, yalnızca hedef ülkelerde değil, dünya genelinde büyük sosyal sonuçlara yol açtı. Artan göç dalgaları, Batı ülkelerinde işçi sınıfı üzerindeki baskıyı artırdı. Aynı zamanda ırkçılık ve aşırı sağcı hareketler güç kazandı; geleneksel sol ise zayıfladı.
Savaş suçları ve lider ölümleri
Saddam Hüseyin, Usame bin Ladin ve Muammer Kaddafi gibi figürlerin öldürülme süreçleri, emperyalist müdahalelerin geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Bu ölümlerin medyada gösteriliş biçimi, savaşın ahlaki boyutunun sorgulanmasına neden oluyor.
Nükleer tehlike büyüyor
Haziran 2025’te Rusya’daki beş stratejik havaalanına düzenlenen saldırı, nükleer silah kullanımını sınırlayan SALT anlaşmasının ihlali olarak değerlendiriliyor. ABD’nin bu saldırıların arkasında olduğu yönündeki iddialar, nükleer bir çatışma riskini artırıyor.