"Korona krizinden önce Almanya'da son on yılda ekonomik kalkınma istikrarlıydı. Ancak Bertelsmann Vakfı'nın araştırmasına göre bu süre zarfında da yoksulluk çeken çocukların sayısı azaltılamadı. Her yedi çocuktan biri, devletten geçim yardımı alan yoksul ailelerde yetişiyor. Korona krizi en güçsüz olanları yoksulluk zincirinin en gerisine attı. Evde uzaktan eğitim için diz üstü bilgisayarı olmayan, okul kapalı olduğu için oradaki bedava yemek yeme imkanından mahrum kalan, veya garsonluk, temizlik ya da taksicilik yaptığı yarı zamanlı işlerini krizde kaybeden anne-babaların çocukları, artık daha da zor koşullarda yaşıyor."
Halle merkezli Mitteldeutsche Zeitung'un aynı konudaki yorumu da şöyle:
"Devletin çocuklara yönelik yardımları topluca yapılıp adil biçimde dağıtılmalı. Ancak yüksek gelirli olanlar çocukları üzerinden vergi muafiyeti alırken, düşük gelirli ailelerin çocukları için ödenen yardımlardan daha fazla mali avantaj sağlayabiliyor. Bu çok saçma. Çocuklar için çocuk bakım parası ya da barınma yardımını da içeren temel bir geçim güvencesi olması, daha mantıklı bir uygulama olur."
Irkçılığa malzeme hazırlayan harcın ve ruhsal boyutun aranmasına buradan başlanmalı.
Babası çalışmadığı için dondurma yiyenlere imrenerek bakan, okul gezisine gidemeyen, daracık bir evde oturduğu için arkadaşını çağırmaya utanan çocuğa, bunun sebebinin ne olduğu cevabı evde şöyle veriliyor: Sığınmacılar ve yabancılar.
İşte nefret tohumları bu süreç içinde çiçek açmaya başlıyor.
Bu kısa cevapla iyi evlerin sığınmacılara verildiği, işsiz kalmanın sebebinin yabancılar olduğu, devletin onlara yaptığı yardımlar nedeniyle kendilerine daha az yardım yapıldığı anlatılmış oluyor. Bu tür tartışmalar, suçlamalar, yoksul ailelerin günlük yaşamının bir parçası durumunda.
Yabancıları, sığınmacıları suçlayanların mesnetsiz gerekçelerine göre, onlar olmasa devlet kendilerine daha fazla yardım yapacak. Daha iyi evde oturabilecekler, işsiz kalmayacaklar. Böylece çocuklar da dondurma yiyebilecek, sınıf gezilerine gidebilecek.
Yoksulluk içinde büyüyen bu çocuk, büyüdüğü zaman devlete hükmedenler halkın bakamayacağı yükseklikteki gökdelenlerde ve semtlerde mekan tuttukları için, kendi göz seviyesindeki baldırı çıplakları görebiliyor. Ve kendisiyle aynı kaderi paylaşanlarla boğuşuyor.
Baldırı çıplakların, sığınmacılara harcanan para sıfıra indiği zaman, elde kalan paranın aşağıdan yukarıya doğru, yani zenginler arasında vergi indirimleri, sübvansiyonlar olarak yeniden paylaşıldığını ve kendisine yine bir şey kalmayacağını gazetelerin yorum sayfalarında bulması mümkün değil.