Bu yılbaşı gecesini Hıfzı Topuz’un Sabahattin Ali kitabını(Başın öne eğilmesin, Remzi Kitabevi, 2006) okuyarak geçirdim.
Marko Paşa’yı çıkardıkları 1946 Aralık ayında 20-30 polis sabahladıkları matbaayı basmış.
Polis, Aziz Nesin’e “Soyun” demiş. Cebinde ne var ne yoksa almışlar evine götürüp orayı da aramışlar. Ayrılırken eşine, çocuklarına veda etmiş Nesin... Sabahattin Ali’ye bir not bırakmış: “Beni götürüyorlar. Evde hiç param yok. Para gönder.”
Sansaryan Han’da (Emniyet’te yani) bir polis “Ulan it sen misin o vatanı satacak olan” deyip ilk tokatı indirmiş. Sonra da yoruluncaya kadar yumruklamış, tokatlamış, tekmelemiş. Yüzü gözü şişen Nesin’i yarı baygın halde bir kömürlüğe atıp kilitlemişler. Altı gün aç bırakıp on yedi gün sonra salıvermişler. 1946, Türkiye’de demokrasinin başlangıç yılı kabul edilir. Bu da demokrasinin açılış sahnesi olsa gerektir.
Aziz Nesin’in dayakla kurtulduğu o cendereden Sabahattin Ali sağ çıkamadı. İşkencede yok edildi. Böyle açılan bir demokrasi perdesi, gazetecilerin kanını döke döke bir zulüm piyesine dönüştü. Aziz Nesinlerin, Sabahattin Alilerin uğradığı baskıdan 50 yıl sonra Metin Göktepe’yi hedef aldı.
Bugün de Türkiye’yi dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine çevirdi. Metin yaşasa bugün eminiz ki ya Silivri’de bizimle yatıyor ya da sevgili ablası gibi kapıda umut nöbeti tutuyor olurdu.
Bu kanlı geleneği bu kuşakta sırtlayan gazeteciler olarak hepimiz Metin’i saygıyla anıyor, onun ve gazetesinin özgür bir Türkiye idealini yaşatmaya söz veriyoruz.
Can Dündar
|
Dünya
MİT TIR'ları haberi sebebiyle Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe'nin katledilişinin 20. yılında yazdığı mektupla “onun ve gazetesinin özgür bir Türkiye idealini yaşatmaya söz veriyoruz” dedi.