Soruşturma kararına 'Terör propagandası değil vatandaşlık hakkı' diyerek tepki gösteren Almanya’daki üniversite ve yüksekokullardaki akademisyenler, tepkiyi ve devletin soruşturma kararını değerlendirdi.
Kürt illerindeki operasyonların sonlandırılması çağrısı yapan "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisine imza atan 1128 akademisyenden bir kısmı hafta sonu gözaltına alınmıştı. Bu akademisyenler daha sonra serbest bırakıldı, ancak haklarındaki soruşturma kararı devam ediyor.
Ayrıca söz konusu akademisyenler, başta hükümet olmak üzere toplumun çeşitli kesimleri tarafından da yoğun baskı altında.
Bildiri Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, bir ihanet ve terör propagandası olmakla eleştirildi.
Erdoğan: „.. aydın müsveddesi hain”
Bildiriye sert tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bin küsur güruh, aydın müsveddesi hain çıkıp devletin katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız karanlık. Bunun adı mandacılıktır” dedi.
‘Cumhurbaşkanı De Gaulle, Sartre'ye destek vermişti'
Fransa’nın Cezayir’de sürdürdüğü savaşta (1954-1962) Jean Paul Sartre, André Breton, Simone de Beauvoir, Francis Jeanson gibi, dönemin en çok tanınan aydınları, Fransa'yı kendi değerlerine ters düşmekle, emperyalist olmakla suçladı. Her gün yüzlerce insanın öldüğü bir savaş ortamında, "reddetmenin" önemini açıklayarak, Fransız halkını devlete karşı itaatsizlik yapmaya ve Cezayirlilerle haklı davalarında dayanışmaya çağırdı.
Özellikle Fransa'da dönemin sağ kesimi ve muhafazakârlar Türkiye’de olduğu gibi buna sert tepki gösterdi. Ancak Fransız Cumhurbaşkanı de Gaulle, Sartre’ın yanında yer alarak ‘Sartre Fransa'dır' demişti.
‘Eleştiri bir vatandaşlık hakkıdır'
Türkiye uzmanı Ludwig Schulz, "Barış Bildirisi" gibi politik ve sosyal reaksiyonların bir vatandaşlık hakkı olduğuna işaret ederek, "Bu zaten hali hazırda bir haktır ve herkes yapabilir. Bilim insanları da politik olabilir, bunu göz ardı etmemek gerekir" dedi.
‘Suçlamalar yapıcı tartışmaların önünü keser'
Prof. Dr. Hans-Heinrich Nolte, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, dünyada ve ülkelerindeki sorunlu noktalara dikkat çekmenin aydınların sadece hakkı değil aynı zamanda görevi olduğunu söyledi. Türkiye'deki aydınlara özellikle destek verdiğini vurgulayan Nolte, onların terör propagandasıyla suçlanmasının yapıcı tartışmaların önünü kestiğini ifade etti.Tarihçi Nolte:
"Kürt meselesi, Türkiye'nin barışçıl iç dinamikleriyle nihayete erdirilebilir. Bunu talep eden akademisyenlerin suçlanmasını ise kabul edilemez olarak nitelendiriyorum. Zira doğru karara ulaşmak için eleştiriye muhakkak surette ihtiyaç vardır" dedi.
Tayyip Erdoğan: PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamalıyız
'Barış bildirisi'ne imza atan akademisyenleri hainlikle suçlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1991 yılında hazırladığı Kürt Sorunu Raporu’nda, PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamalıyız demiş, devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükülmemesine, devletin eleştiri üslubunu benimsememek gerektiğine işaret etmişti.
O-Ton
“Ve iktidara geldiği günden bu yana, bu hükümet Güneydoğu Anadolu'da Türkiyemizin genelinde acaba kaç bin kişinin katline hükmetti? Ben size söyleyeyim mi? Bak bu hükümet, yargılayarak öldürmez, yargılamadan öldürür… Ve Güneydoğudaki insanlar yargılanmadan katledilmişlerdir. Günahsız katledilmişlerdir. Evet, bunların içerisinde suçlu olan yok mudur? Amenna olabilir vardır. Onları bulup yargılarsın, ondan sonra da hükmedersin.”
2015 Genel seçimleri öncesinden bu yana "Kürt sorunu yok" diyen Erdoğan'ın, 1991 yılında Refah Partisi İstanbul il başkanıyken hazırlatıp Erbakan'a sunduğu raporda şu ifadeler yer aldı: "Bugün “Doğu” veya “Güneydoğu Sorunu” olarak adlandırılan sorun, aslında bir “Kürt Sorunu” dur… Sorun gerçekte ulusal bir sorundur, yani bir Kürt sorunudur… Bugün Doğu ve Güneydoğu olarak adlandırılan bölgeler, tarihin en eski devirlerinde “Kürdistan” olarak adlandırılan coğrafyanın içinde yer alan bölgelerdir… Kürtler’in konuştuğu dil olan Kürtçe, Türkçe’yle ilgisi olmayan müstakil bir dildir."
Otoriter eğilimli iktidarların icraatlarını kanıtlama politikası yoktur. Bu politikayı (yönetim tarzı) teşhir etmenin de bir getirisinin olmadığı genel seçimlerde fark edilmiş olmalıydı. Bunun için izlenecek yol alternatif üretmektir. Üretilen alternatifin kabulü için ise uzun soluklu bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Bir defalık açıklamalarla çözümün adresi olunamayacağı artık anlaşılmış olmalı.