“Our Genocide” (Bizim Soykırımımız) başlıklı raporda, İsrail’in Gazze'de yaşamı imkânsız hale getirerek Filistin toplumunu sistematik biçimde yok ettiği ve bunun uluslararası hukukta soykırım tanımına uyduğu belirtildi.
Benzer şekilde İsrailli bir başka kuruluş olan “İnsan Hakları İçin Hekimler” (PHRI) da, sağlık altyapısının bilinçli olarak yok edilmesi ve temel ihtiyaçlara erişimin engellenmesinin soykırım suçu teşkil ettiğini açıkladı. Bu, İsrail’deki insan hakları kuruluşlarının ilk kez bu kadar açık şekilde kendi hükümetlerini soykırımla suçlaması anlamına geliyor.
Haaretz yazarı Gideon Levy, Gazze’deki açlığın inkârını Holokost’un inkârına benzeterek İsrail'de büyük tartışmalara yol açtı. Ona göre, İsrail toplumunda inkâr kültürü hâkim ve 1948 Nakba’dan bu yana gerçekler sistematik biçimde bastırılıyor.
Bu gelişmeler, İsrail toplumunda derin bir ahlaki krize işaret ediyor. Beş üniversite rektörü, şiddete karşı bir açık mektup yayınlarken, Eğitim Bakanı bu kişileri Hamas propagandasına destek vermekle suçladı. Hükümet, Gazze halkını aç bırakma niyeti olmadığını ve İsrail ordusunun dünyanın en ahlaklı ordusu olduğunu savunuyor.
Ancak B’Tselem, soykırımların her zaman gerekçelendirildiğini fakat “soykırımın hiçbir meşru gerekçesi olamayacağını” vurguladı. İsrail hükümetinin izlediği yıkıcı ideolojinin yalnızca Gazze ile sınırlı kalmadığı, Batı Şeria’ya da yayıldığı ifade edildi.
Jerusalem Post Pazartesi günü, B’Tselem Direktörü Yuli Novak, yaşanan durumu " Hiçbir şey sizi soykırım yapan bir toplumun parçası olduğunuzun farkına varmaya hazırlayamaz. Bu bizim için son derece acı verici bir andır”, sözleriyle özetlediğini yazdı. B'Tselem son olarak şu uyarıda bulundu: "Yarın 'bilmiyorduk' diyemeyiz."