Ancak uzmanlara göre bu artış, ülkede giderek derinleşen hayat pahalılığı karşısında yetersiz kalıyor. Enerji, gıda ve konut fiyatlarındaki artış, düşük gelirli kesimlerin alım gücünü zaten ciddi biçimde aşındırmış durumda. 13,9’luk ücret artışı, yıllık enflasyon oranı ve temel yaşam giderleriyle karşılaştırıldığında sadece sembolik bir düzeltme anlamına geliyor.
Eleştirmenler, hükümetin “asgari ücret artışıyla sosyal adaleti güçlendirme” söyleminin gerçeği yansıtmadığını savunuyor. Birçok sosyal kuruluş, asgari ücretin en az 15 avro olması gerektiğini, aksi halde çalışmaya rağmen yoksulluğun artmaya devam edeceğini vurguluyor.
Ayrıca, düşük ücretli sektörlerde artışın işverenler tarafından “mini-job” sistemleri veya yarı zamanlı istihdamla dengelenmesi bekleniyor. Bu durum, özellikle perakende, bakım ve temizlik gibi sektörlerde çalışan milyonlarca emekçinin gerçek gelirinde kayda değer bir iyileşme yaşanmayacağı anlamına geliyor.
Sonuç olarak, asgari ücret artışı ilk bakışta olumlu bir adım gibi görünse de, Almanya’da büyüyen ekonomik eşitsizlik ve artan hayat pahalılığı göz önüne alındığında çalışanların refahında gerçek bir dönüşüm yaratmaktan uzak duruyor.

 
   
   
   
   
   
   
   
  